Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

BİSİKLETCİLİK’e Devam Ederken İşin İçine MOTOSİKLET de Katıldı (1964)

Yazının Giriş Tarihi: 28.10.2025 10:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.10.2025 10:13

Külübeden dükkânımız Hastane Caddesi’nde. Cadde yeni açılmıştı, sağ sol parsellenmişti. Bizim külübe, şimdiki Radyocu Ali Susan’ın olduğu yer arsaydı. Külübemiz oradaydı. Sağ tarafımızda o tarihte Belediye Başkanı olan Ömer Türkmen’in evi, sol tarafımızda Anahtarcı Veysel Şahalgil’in evi, yeni yapılıyordu. Önümüzde Tavas Hastanesi, doktor Kenan Timuçin. Hastalar, çalışanlar…

Külübemizin arka kısmında Batı Müziği Mehmet, kardeşi Berber Kadir kardeşler vardı. Komşularımdan bahsetmiştim; başkanın bahçesinde zaman zaman oğlu Ahmet’le oynuyorduk. Hastanenin arka kısmında Mecid Ağa’nın evi vardı. Bahçesinde türlü türlü meyve ağaçları… Gelen geçen izinsiz meyvelerden yerlerdi. Sonra bu bina Tekkel binası olarak da kullanıldı. Daha sonra Paksoylar burayı alıp yeni bina yaptılar. Bu Hastane Caddesi’nin sağına soluna dükkânlar, evler yapıldı; cadde şekline aldı.

Evet, devam ediyoruz… Oyunlar, bisiklet kiralamalar… Ve o zamanlar babam küçük bir motosiklet aldı. Onu da kiraya vermeye başladı. Top sahasının etrafı çevrili değildi. Babam sahanın çevresinde tur yaptırıyor, turu sarı 25 kuruşa. Böyle devam ederken bir büyük motosiklet daha alıyor. Almancı Arif Kenez’den 350 cc NSU marka. Plaka ve ehliyet alıyor. Moto taksi olarak köylere, sağa sola gidecek.

Ve bu arada Kızılcabölük–Tavas arası posta taşımacılığını da aldı. Her gün Denizli’den gelen postayı Tavas Postanesi’nden alıp Kızılcabölük’e götürüp, Kızılcabölük postalarını Tavas’a getirip götürüyordu. Aylık 125 lira. Bu arada bisiklet kiralama, tamir işleri, moto kiralama, moto taksi devam ediyor. Ben de okuluma devam ediyorum. Cumartesi, pazar günleri, bayramlarda dükkân, dayım arada; sinema, oyun, dükkân bekleme derken yıllar geçiyor. Okul da ağır ağır bitiyor.

Orada geçen yıllarımı hâlâ arıyorum; çok iyi geçmişti çünkü. Aradaki ortamı bir daha bulamadım çünkü dükkân değişti, biraz büyüdük, oyun bitti. Daha sonra Jandarma Karakolu’nun önüne, külübeden dükkâna taşınmıştık. Çevre değişmişti. 1967’den 1975’e kadar bu dükkânda Mâbushane Caddesi’nde kalmıştık.

Evet, hayat devam ediyordu. Babam köylere gidiyor demiştim. Külübedeyiz, sene 1965 sonbahar ayları, ikindi sıraları… Bir genç geldi babama:
— Şevket Usta, beni Kale’ye atar mısın?
Babam:
— Atayım, dedi.

Pazarlık yaptılar, 10 liraya anlaştılar. Hemen babam motosikletini çalıştırıp müşteriyi bindirip kazladı. Motosiklet yeni, gıcır gıcır. Babam da genç, tam gaz. Gidip geliyor maşallah. Kaleye varıyorlar. Gencin köyünün arabası o saatte yokmuş. Babama:
— Usta, sen beni artık köyüme (Samurta – şimdiki adı Yeniköy) bırak, diyor.

Tekrar pazarlık yapıyorlar, babam 20 lira daha istiyor. Genç adam tamam diyor ve köyün yoluna tutuyorlar. Yol yapım çalışmaları varmış, toprak yol… Yeni greyder geçmiş, yol çok bozukmuş. Neyse, zar zor köye kahvenin önüne varmışlar. Babam hemen dönmek istemiş, genç ve köylüler:
— Gel usta, bir çay iç öyle git, demişler.

Babam, “Hava karardı, bir an önce dönsem iyi olacak.” demiş ve çayını içmiş. Ama gök gürlemeye başlamış olacak ki babam köyün çıkışında yağmura yakalanıyor. Duruyor, “Yağmur dinsin, öyle giderim.” diyor aklından. Yağmur biraz kesiliyor fakat yol çamur olmuş, motosiklet yürümüyor. Babam oralarda kalakalıyor.

Yol yapımcıların kırmızı 100’lük Dodge marka şantiye arabası, babamı görünce durmuş. İki kişilermiş.
— Hayrola? demişler.
Babam durumunu söylemiş.
— Biz seni Kale’ye atıverelim, demişler.
Babam:
— Sağ olun, demiş.

Sonra pişman olmuş. Onlar da Kale’den dozerlerin yağmur girmesin diye egzozlarını kapatmaya gelmişlermiş. Ve bizim motosiklet yolun ortasında kalıyor. Babam bir büyük taşın üstüne oturup kara kara düşünür. Akşam olmuş. Uzaktan bir at sesi geliyormuş, yaklaşıyorlar. Baba-kız çiftten geliyorlarmış. Baba selâm veriyor. Babam da:
— Aleyküm selâm, diyor.
— Ne yapıyorsun burada, ne işin var? diyor adam.

Babam durumunu anlatıyor. Adam:
— Gel kardeşim, ben seni evimde misafir edeyim, diyor.

Babam biraz çekiniyor fakat başka yapacak bir şey yok. Utana sıkıla eve varıyorlar. Bu arkadaş çiftçi ve çoban. İki hanımı ve çocukları var. Babama izzeti ikram ediyorlar, yatıyorlar. Sabah güzel bir kahvaltı… Sütler sıcak, mayalı ekmekler… O şahısla sonraları babamın dostlukları devam etti.

Babam o köyde kala koysundu, biz Tavasta dokuz oğlan doğuralım! Akşam oldu, babam yok. Dükkânı kapattım, eve geldim. Anneme durumu bildirdim. Dayıma haber ettik, dayım koştu geldi. Postaneye gidildi, Kale’ye aranacak. PTT müdürü de oradaymış, babamı tanıyor; posta taşıyıcısı olduğu için. Müdür dayıma dedi ki:
— Kale’ye çok yağmur yağmış, köylere gittiyse gelemez. Boşuna aramayın.

Dayım telaşlandı. Yanına Kocaküllük’teki komşularımızdan Zabıta Abdurrahman Çavuş, Kalaycı Palem Ali’yi alıp Şoför Mehmet Ali Kandak’ın jipiyle aramaya gittiler. Sabaha kadar aramışlar, bulamadan gelmişler. Babam bir saat sonra kendi geldi. Jipçi arkadaşa 90 lira ödendi. Bu macera böyle sona erdi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.