Sabahın erken saatleri. Havanın serinliği teni yakmadan insanın içine işler. Dağların eteklerinde bir duman tütüyor hafiften. Bir çadırın önünde yaşlı bir kadın, bakır bir kazanda süt kaynatıyor. Bir yanda dağlara doğru otlayan koyun sürüsü, bir yanda da çadırların arasında oynayan çocuklar. Bu manzara size yabancı geldiyse bilin ki, bu toprakların bin yıllık geleneğini gözünüzde canlandıramıyorsunuz: Göçerlik.
Neden Göçerlik?
Göçer hayvancılık, hayvanların mevsimsel olarak en verimli meralarda beslenmesini sağlar. Baharda yaylaya çıkan göçerler, yaz boyunca hayvanlarını orada otlatır; sonbaharda kışlaklara dönerler. Bu göç, sadece hayvanlar için değil, insanlar için de bir yaşam biçimi olmuştur.
Bu yaşamda teknoloji azdır ama doğaya saygı çoktur. Elektrik bazen yoktur ama gökyüzü her zaman yakındır. Göçerler sadece hayvanlarını değil, kültürlerini, geleneklerini ve hafızalarını da taşır bu yollar boyunca.
Zorluklar Bitmiyor
Ancak göçer olmak kolay değildir. Son yıllarda meraların azalması, şehirleşmenin yayılması, yayla yollarının kapanması, devletin yerleşik hayatı teşvik etmesi gibi birçok nedenle bu yaşam tehdit altında. Göçerler bazı bölgelerde yaylalara çıkmak için izin almak zorunda kalıyor. Otlaklar tarla olmuş, çadır kuracak yerler özel mülkiyet haline gelmiş. Bazı yerlerde yayla yolları bile asfalt değil.
Gençlerse artık bu zorlu hayatı sürdürmek istemiyor. Okul, sağlık, iletişim gibi temel ihtiyaçlar göçerler için hâlâ büyük birer sorun. Çocuklar yazın yaylada, kışın şehirde okula gidiyor; bazen hiç gidemiyor.
Ama Hâlâ Varlar
Tüm bu zorluklara rağmen göçerler hâlâ var. Her ilkbaharda sırtlarına heybelerini, hayvanlarına çanlarını takıp yollara düşen insanlar hâlâ yaşıyor. Çocuklar hâlâ dağ başında doğayla büyüyor, kadınlar hâlâ keçi sütünden peynir yapıyor, erkekler hâlâ sabahın köründe sürüsünü otlağa çıkarıyor.
Çünkü onlar biliyor ki, bu toprakların ruhu göçerlerle birlikte yaşıyor. Göçerlik sadece hayvancılık değil, aynı zamanda doğayla barışık yaşamanın, üretmenin, direnmenin ve özgürlüğün adıdır.
Son Söz
Göçerliği yaşatmak, sadece bir grup insanın yaşam hakkını korumak değil; aynı zamanda kültürümüzü, doğayla uyumlu üretim biçimlerini ve geçmişle olan bağımızı da yaşatmaktır. Bu yüzden göçerlerin sesi duyulmalı, ihtiyaçları görülmeli, onların bu topraklardaki izleri silinmemelidir.
Unutmayalım, bir ülkenin kökleri dağlarındadır. O dağlarda hâlâ çadırlar tütüyorsa, umut da vardır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özay ALABAŞ
GÖÇER HAYVANCILIK
Sabahın erken saatleri. Havanın serinliği teni yakmadan insanın içine işler. Dağların eteklerinde bir duman tütüyor hafiften. Bir çadırın önünde yaşlı bir kadın, bakır bir kazanda süt kaynatıyor. Bir yanda dağlara doğru otlayan koyun sürüsü, bir yanda da çadırların arasında oynayan çocuklar. Bu manzara size yabancı geldiyse bilin ki, bu toprakların bin yıllık geleneğini gözünüzde canlandıramıyorsunuz: Göçerlik.
Neden Göçerlik?
Göçer hayvancılık, hayvanların mevsimsel olarak en verimli meralarda beslenmesini sağlar. Baharda yaylaya çıkan göçerler, yaz boyunca hayvanlarını orada otlatır; sonbaharda kışlaklara dönerler. Bu göç, sadece hayvanlar için değil, insanlar için de bir yaşam biçimi olmuştur.
Bu yaşamda teknoloji azdır ama doğaya saygı çoktur. Elektrik bazen yoktur ama gökyüzü her zaman yakındır. Göçerler sadece hayvanlarını değil, kültürlerini, geleneklerini ve hafızalarını da taşır bu yollar boyunca.
Zorluklar Bitmiyor
Ancak göçer olmak kolay değildir. Son yıllarda meraların azalması, şehirleşmenin yayılması, yayla yollarının kapanması, devletin yerleşik hayatı teşvik etmesi gibi birçok nedenle bu yaşam tehdit altında. Göçerler bazı bölgelerde yaylalara çıkmak için izin almak zorunda kalıyor. Otlaklar tarla olmuş, çadır kuracak yerler özel mülkiyet haline gelmiş. Bazı yerlerde yayla yolları bile asfalt değil.
Gençlerse artık bu zorlu hayatı sürdürmek istemiyor. Okul, sağlık, iletişim gibi temel ihtiyaçlar göçerler için hâlâ büyük birer sorun. Çocuklar yazın yaylada, kışın şehirde okula gidiyor; bazen hiç gidemiyor.
Ama Hâlâ Varlar
Tüm bu zorluklara rağmen göçerler hâlâ var. Her ilkbaharda sırtlarına heybelerini, hayvanlarına çanlarını takıp yollara düşen insanlar hâlâ yaşıyor. Çocuklar hâlâ dağ başında doğayla büyüyor, kadınlar hâlâ keçi sütünden peynir yapıyor, erkekler hâlâ sabahın köründe sürüsünü otlağa çıkarıyor.
Çünkü onlar biliyor ki, bu toprakların ruhu göçerlerle birlikte yaşıyor. Göçerlik sadece hayvancılık değil, aynı zamanda doğayla barışık yaşamanın, üretmenin, direnmenin ve özgürlüğün adıdır.
Son Söz
Göçerliği yaşatmak, sadece bir grup insanın yaşam hakkını korumak değil; aynı zamanda kültürümüzü, doğayla uyumlu üretim biçimlerini ve geçmişle olan bağımızı da yaşatmaktır. Bu yüzden göçerlerin sesi duyulmalı, ihtiyaçları görülmeli, onların bu topraklardaki izleri silinmemelidir.
Unutmayalım, bir ülkenin kökleri dağlarındadır. O dağlarda hâlâ çadırlar tütüyorsa, umut da vardır.